1 Ekim 2010 Cuma

SAÜ REKTÖRLÜK SEÇİMLERİNDE ÜLKÜCÜLERİN TAVRI NEDİR?

Sakarya’da, gündemi oluşturan önemli konu, sadece referandum değildir. Zira Sakarya üniversitesi rektörlüğü seçimleri birinci öncelikli konu haline gelmiştir. Böyle olmasında haklılık payı da vardır. Çünkü elli beş bin nüfusa ulaştırılmış bir üniversite, yönetimini seçerken, her sektörle doğrudan veya dolaylı irtibatı olan üniversiteye karşı kayıtsız kalmak doğru olmaz. Yani ilgi alanı içinde olması, kentli kültürünün gereği olarak düşünmek gerekir.

Sakarya’da son dönemlerin en önemli olaylarından biri de, şüphesiz Ülkücülerin potansiyel olarak en güçlü ve diri bir yapıyı temsil ediyor olmalarıdır. Nitekim İktidar partisinin en çok korktuğu yapı budur. Beceriksizlikleri ve yolsuzluklarla anılmaları sebebiyle iktidar kan kaybederken, ülkücüler kenetleniyor, birbirlerine daha da fazla bağlanıyorlardır. Aynı zamanda her geçen günde saflarına yenilerini ilhak ediyorlar.
Ülkücülük; Türk milletinin, Müslüman olarak, İslam’ı tebliğ etme misyonunun gereği, yeryüzünde fesadın ortadan kaldırılması ideali olan İ’layı kelimetullahın yeryüzüne egemen olma mücadelesinin adıdır. Sathi ve basit bir mücadeleye odaklanarak zamanını harcamaması gereğini bilen bir idealin adı da ülkücülüktür. Küresel emperyalistler ve onların piyonları, ürettikleri kirli mücadeleler ve basit oyunlarına alet olmayacaklardır. O sebeple, sadece işlerini yapma eğilimi öncelikli tercihleridir. Hani en iyi vatansever işini en iyi yapandır düsturunca hareket etmektedirler.
Ülkücüler, gerek özel sektörde, gerekse kamuda varlıklarını ve işlevselliğini örgütlü bir şekilde kullanabilmektedirler. Bu da, iktidarın korkusunu daha da arttırmaktadır.
İktidarın kamu kurumlarını AKP’nin yan kuruluşları haline getirdiği herkesçe bilinen bir hakikattir. Ancak üniversitede böyle bir yapıyı oluşturamamış olmaları onları huzursuz etmektedir.
Rektörlük seçimi; böyle bir oluşum için fırsat görülmektedir. Siyasi avantajı kullanma eğilimi içinde oldukları bir durum vardır.
2547 sayılı YÖK kanununun verdiği imkânla, Sayın Cumhurbaşkanının nihai olarak belirleyeceği bir durum söz konusudur. Genel teamülde, kendilerine siyasi yakınlığı olan birinin atanacağı şeklindedir. Dolayısıyla ülkücü birini tercih etmeyeceği de aşikârdır. Çünkü biliyoruz ki, politizasyona uğratılmış kamu, liyakati bir tarafa bırakarak, siyasi mensubiyeti esas alan bir yaklaşımla hareket edilmektedir. Bu konu bu günün meselesi değildir. YÖK kurulalı beri böyle işlemektedir.
Sakarya Üniversitesinde, cemaatlerin sayısal ağırlığı vardır. Bu gurubun kendi arasında konsensüsle birini seçmeleri demokratik mantık bakımından doğrudur. Ancak durum öyle görünmüyor. Her cemaat kendisini kurtarıcı, diğerlerini de yardımcı ve destek olmaya çağırmaktadırlar. Sanki üniversite düşman kuvvetlerden kurtarılacakmış gibi bir hava estirilmektedir. Seçimden sonra beraber çalışmak durumunda oldukları arkadaşlarına bu bakış açısı doğrusu yadırganır bir durumdur..
Ayrıca, her cemaatin bir adayı var. Hepside Sayın Cumhurbaşkanından referanslı olduklarını ifade etmektedirler. Yine adayların bir kısmının elinde balta ile gezmektedirler. Yani intikam yemini etmiş Kızılderililer gibi asıp kesmekten bahsetmektedirler. Tabi hedeflerinde kim vardır? Onu bilmiyoruz… Niçin böyle düşündüklerini de anlayamıyorum. Sonuçta burası bir kamu kurumu görev ve yetkiler yasa ile tanımlanmıştır. Bu aba altından sopa göstermelerde pek yakışık almamaktadır. Birde bilmeliyiz ki, her şahsiyet, durumu kabullenme noktasında olmayabilir. Mutlaka mukabil davranış sergilerler. Kimse hakkının. çiğnenmesine müsamahakar olmaz.?
Üniversitemizde, Cemaatleri temsil eden Rektör oldu. Gördük partilerinin arka bahçesi konumuna getirdiler. Daha sonra, üniversite de bu durumun olamayacağını ifade eden, buna müsaade etmeyen yeni idare, sorumlulara yasal prosedür uygulamış ve o gün bunu kabullenmişlerdir. Bu gün ise ortaya intikam coşkusu yaymaya çalışmaktadırlar. Bunlar doğru şeyler değildir.
Ülkücülerin üniversitedeki varlıkları ve etkileri bilinen bir gerçektir. Ancak bütün ülkücüler, bu günkü konjonktürü bilmektedirler. Hiç biri refüze olabilecekleri bir davranışı tercih etmeyeceklerdir. Bütün adaylara eşit mesafededirler. Daha vakit var bakarsın aday da çıkarabilirler.
Ayrıca ülkücüler; ülkücülüğün bir dünya görüşü olarak ideoljik ve siyasal boyutu olması sebebiyle, kamu kurumlarında farklı düşünen insanlarla, bir arada bulunmanın yasal zorunluluk olması, farklı dünya görüşü ve siyasal yapıların olacağını görebilmektedir. Üniversitelerin dünya ölçeğinde insan yetiştiren kurum olması sebebiyle sadece akademik kimliğin esas alınması düşüncesindedirler. Ayrıca, ülkücülük temel esaslarından biri kapsayıcı milliyetçilik anlayışıdır ki, o da, herkesi bu milletin mensubu görmektir.
Bu sebeple ayrımcılığı, bölünmeyi asla tasvip etmemektedir. Küresel tehdit unsurlarının varlığını tehdit eden önemli sosyal olgu da budur. Bu anlayış ülkücülerde egemen olmasaydı, bu gün sokak kan gölüne döner, emperyal unsurlarda istedikleri gibi at oynatırlardı. Zaman zaman ülkücüleri gelişen terör olaylarında sokağa davet ve tahrik etmeler olmasına rağmen, ülkücüler, akıllı adamın bir delikten iki kere sokulmayacağı fikrini hayata geçirmektedirler.
öğretim üyesi olarak oy kullanan ülkücüler, herkese eşit mesafede durmayı, akademik olarak üniversiteye vizyonu ile yönetim anlayışı ile çalışma barışını tehdit eden bütün unsurları asgari düzeyin altına çekecek adayı gözlemlemek ve ortaya koyacağı performansı bütün üniversite ile bölüşebilecek birini illaki tespit edeceklerdir.
Kaldı ki her ülkücü, ülkücü terbiye gereği, birey olma bilincine saygı göstereceğinden kişilerin takdir hakkını insan hakkı bağlamında düşünmektedir.
Bütün cemaatler, küresel tehdit hedefi olan ülkücülerin yanında olmayı düşünmüyorlar. Ancak oylarına ise talipler. Yani cemaatçiler, o asosyal durumları ile bunu düşünürlerken, ülkücülerin onurlarına ne kadar düşkün olduklarını görmüyorlar mı? Ya da gözleri o kadar mı kararmıştır? Hâlbuki üniversitede, bulundukları mevki ve ifa ettikleri görevleri yerine getirmede, belkide bütün guruplardan öndedirler.
Anlaşılması gereken şudur? Siyasiler, üniversiteyi sömürü alanı olarak görmektedirler. Konya milletvekili, mersin milletvekili birkaç ilin milletvekilleri bizim üniversitemizde kimin rektör olması gerektiği ile ilgili çalışma yapacaklarına, gitsinler yasama görevlerini hakkıyla yapsınlar. Sakaryalı “etkisiz” milletvekillerinden oluşan İktidar kanadı, bunu bu açıdan ele almalıdır.
Üniversite bir kamu kurumudur. Yasa gereği, seçilecek rektör adayları arasından en fazla oyu alan altısı, Yüksek Öğretim kurumunca incelenerek, üç adayı Sayın Cumhurbaşkanının tensiplerine arz edeceklerdir. Sayın cumhurbaşkanı, aralarından birini rektör olarak atamasını gerçekleştireceklerdir. Sonra üniversite rutin işlerini yürütecektir. Mesele bu kadar basittir.
Bu çerçevede ülkücüler, bu işi en iyi yapabileceklerine inanacakları bir adaya oy vereceklerdir. Kimseye de angaje olmamışlardır. Zaten doğru da olmaz.
Aynı ülkede ve aynı bayrak altında yaşayan, aynı çatı altında çalışan insanların ideoljik ve siyasi kamplara bölünmek suretiyle aynı hedefe kilitlenmeleri çok zordur. Bunun farkında olan ülkücüler, cemaatçilerin; iktidar bağlantılı sarhoşluğun terk edilmesi, üniversitenin siyaset üstü bir kurum olması gereğini savunmaktadır. Yönetim bilgisi, insan ilişkileri, üniversitemizi her türlü platformda temsil kabiliyeti olan bir adayı; Meşrebi, düşüncesi ne olursa olsun liyakati esas alan bir yaklaşım içindedirler. Ama içlerinden biri de aday olarak çıkarsa doğal olarak destekleyebilecekleri de söz konusudur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder